* Eski bir röportajımızda “30’umdan sonra hayat farklı bir boyut kazanacak” demişsin ve o sırada 29 yaşındaymışsın. Değişen bir şey oldu mu?
- Bunu mu demişim? Ne kadar şapşalmışım, arada bir yıl varmış zaten. O zamandan beri hiçbir şey değişmedi. 29’umda neysem şimdi de oyum. O zaman demek ki büyümeye dair kaygılarımız varmış. Şimdi fark ediyorum ki değişen bir şey yok. Hatta olgunlaştıkça her şey daha güzel oluyor.
* Yine de insanın olaylara bakışı değişmiyor mu?
- Çok sabırsız biriydim ben. Fakat yıllar insanı sakinleştiriyor, daha sabırlı olmayı öğretiyor. Artık daha toleranslıyım. Önceden trafikte bile daha sabırsızdım ve her şeye kızardım. Her geçen gün biraz daha sabırlı oluyorum, olgunlaşıyorum. Bulunduğum andan keyif almaya çalışıyorum.
* 30 yaş, evlendiğin için de bir dönüm noktası olmalı…
- Ben insanların 30’undan önce evlenmemesi gerektiğine inanıyorum. Bu fikrimde de oldukça katıyım. Gençlikten orta yaşa geçiş döneminde karakterin değişiyor, zevklerin değişiyor, algın değişiyor, hobilerin değişiyor. Taraflar 30’una kadar hayatı yaşayıp, kendini tanıyıp ne istediğini bildiği noktada evlenirse çok daha sağlıklı bir ilişki kuracaklarını düşünüyorum.
BENİ GERÇEKTEN HAMİLE SANDILAR
* Peki, sen nasıl birisin? Neydin, ne oldun?
- Karakteristik özellikten yola çıkarsak; hep bardağın boş tarafından bakıyorum ben hayata. Biraz pesimist bir insanım, her şeyin en kötüsünü düşünüyorum. Örneğin tiyatro oyununa çalışırken sahnede bana trak gelecek diye beş kat fazla çalışırım, çünkü hata payı bırakmak istemem hayatta. Bu röportajda da en doğru cümleleri kurmak zorundayım. Bugün bu çekime geleceğim diye son beş gündür daha fazla su içiyorum, yememe içmeme dikkat ediyorum. Dün akşam da erken yatıp sabah erken kalktım. Bu, hem işime hem kendime olan saygımdan. Ama artık birazcık rahatlamayı öğrendim. Yeni dizi başlarken mesela nasıl olacak, yönetmen nasıl olacak, ekip nasıl olacak diye kaygılanırdım. Şimdi bunu hiç kurgulamıyorum.
* “Çalıkuşu”na başlarken bu kaygıları yaşadın mı?
- Bu yeni sete çok huzurlu başladım, çünkü kaygılarımın hiçbiri yoktu içimde. Sete gittim, herkes çok tatlı, yönetmen çok iyiydi. Çok memnun ve mutluyum. Eğer kendimi korkutup heyecanlandırsaydım tadını çıkaramayacaktım. Böylece biraz daha sakinleştim.
* Bir yıldır setlerden uzaktın. Şimdi “Çalıkuşu”yla sağlam bir dönüş yapıyorsun…
- En son “Gönülçelen”de oynamıştım. Arada proje teklifleri gelmedi mi, geldi ama sektörün çalkantılı olduğu bir dönemdi. Geçen yıl Sarelle’nin üç reklam filminde oynadım, onlar çok başarılı oldu. Bir sürü kişi beni gerçekten hamile zannetti. Yolda durdurup “Ne kadar çabuk zayıfladın” diyorlardı. Bu durum işlerimi de etkiledi. Hatta Çağan Irmak bana “Çalıkuşu” için teklif getirmeden önce sormuş, “Begüm doğurdu mu?” diye.
* Projeden bahseder misin biraz? Nerede çekiliyor dizi?
- Erenköy’deki bir köşkte… Ekipte Fahriye Evcen, Burak Özçivit, Deniz Celiloğlu, Mehmet Özgür ve Ebru Helvacıoğlu da var. Ben hep çok dua etmiştim, bir dizi projesi olacaksa beni heyecanlandıracak, gerçekten içinde olmak isteyeceğim bir proje olsun diye. Eve gidip senaryoyu okuduğumda “Ne kadar güzel bir sahne, yarın çekim olsa da gitsem” diyebilmek istiyordum. Tıpkı bunun gibi… Çok iyi anlaşabilen bir ekip olsun diye de dua ettim, çünkü günün yaklaşık 12 saatini onlarla geçiriyorsun. Neyse ki çok iyi anlaştık ve kimse yabancılık çekmedi.
BURAK, PARTNERİNİ RAHATLATAN BİR OYUNCU
* Çalıkuşu’nun hikâyesini hatırlatır mısın?
- Dizi, Feride’nin doğumundan itibaren tüm hayatını konu alıyor. Başkarakter, Feride’nin kuzeni Kamran. Birbirlerine olan aşkları ön planda. Benim canlandırdığım Neriman ise Kamran’la yasak aşk yaşayan dul bir kadın.
* Nasıl bir kadın Neriman?
- Neriman, Kamran’ın annesinin yakın arkadaşı. Kamran’la aşk yaşıyor ama bunu kimse bilmiyor. Son dönemde “Dizinin kötü kadını belli oldu: Begüm Kütük” diye haberler çıktı ama aslında o yanlış bir ifade, çünkü Neriman kötü bir kadın değil. Neriman, âşık bir kadın ve aşkta her yol mübahtır. Neriman kötülük yapan bir kadın da değil ama dönemin şartları ve sosyal değerleri düşünüldüğünde Neriman kötü bir kadın gibi algılanabilir. Bu seyircinin takdirine kalmış bir şey.
* Bu arada Kamran’ı Burak Özçivit canlandırıyor, bir sürü kadın senin yerinde olmak isteyecektir…
- Annem de dâhil her kime “Burak Özçivit” dediysem hepsinin gözü açıldı! Beni görme bahanesiyle sete gelip onu görmek isteyenler var. Bu teklifleri sette Burak’a da anlattım. Ben yeni tanıştım, çok tatlı ve çok iyi anlaştığım biri. İşini ciddiye alıyor, çok profesyonel. Bizim sahnelerimiz çok yakın ve benim için zor olabilecek sahnelerken, ilk set gününden itibaren çok keyifli çalışma imkânımız oldu, çünkü kendisi partnerini rahatlatan bir oyuncu.
BABAM “BU İŞLERİ BIRAK EŞİNE VAKİT AYIR” DİYOR
Annem babam dünyanın en tatlı insanları. Ben biraz babama benziyorum, o da Başak burcu ve gelenekçi bir tiptir. Konuşuyoruz onunla. “Neriman nasıl bir karakter?” diyor, Fısıldayarak “Adamın sevgilisi baba” diyorum. “Hımmm… Tamam, peki, anladım. Var mı öyle bir sahne?” diye soruyor, “Olabilir, bu benim mesleğim” diyorum. İstanbul’a gelince bakıyor çok dinamik bir hayat var. Erdil toplantıya gidiyor, ben işe gidiyorum. “Kızım siz beraber kahvaltı etmiyorsunuz, öğle yemeği yemiyorsunuz, yeri geliyor akşam yemeğini bile ayrı yiyorsunuz. Bu böyle olmaz ki!” diyor. “Baba işimiz var gücümüz var, biz iyiyiz böyle” diye açıklıyorum, anlamıyor… “Sen bence artık bu işleri bırak” diyor bana; “Eşine vakit ayır.” Ben de “Baba, o bana zaman ayırsın” diyorum.
ERDİL GÜNDE 3 KEZ ARAR
* Gelelim aşka… Günümüzde ilişkiler neden bir türlü yürümüyor sence, sorun nedir?
- Bence ilişkinin sağlıklı ya da sağlıksız olacağı ilk altı ayda belli olur. Kız arkadaşlarıma baktığımda şunu görüyorum; insanlar biraz fazla kandırıyor kendilerini. Aslında en büyük problem bu.
* Nasıl kandırıyorlar?
- Derler ya; “Bir insanı gerçekten tanımak için onunla uzun zaman geçirmen lazım” diye, sen aslında 20’nci gün onun karakterine dair birçok şeye tanıklık edersin ama adrenalinden ve ona olan aşkından ötürü ötelersin, olumsuz taraflarını hiç görmezsin. Oysa altıncı ay o kusurlar göze batmaya başlar ve masaya oturup konuşmaya başladığında 20’nci günde yaşanan problemler ortaya çıkar.
* Sen nasıl bir ilişki içindesin eşinle?
- Ben dört yıl flört ettim ve üç yıldır da evliyim. Halen eşim günde üç kere arar beni; gündüz ‘nasılsın’ diye, öğlen ‘ne yapıyorsun’ diye, akşam da eve gelirken ‘aç mısın, bir şeye ihtiyaç var mı?’ diye. Çünkü aklına gelirim. Biz flört ederken de her an birbirimizden haberdardık; tatiller, sosyal ortamlar, aktiviteler, hep bir aradaydık. O yüzden hiç travma yaşamadık.
* Sen hep uzun soluklu ilişkiler yaşadın. Ne istediğini çok mu iyi biliyorsun?
- Onunla ilgili değil… 21 yaşında “Melek” dizisiyle girdim sektöre. Hayat beni çok ürküttü o dönem. Küçüktüm ve gezmek, sokağa çıkıp bir bira içmek istiyordum ama ya sarhoş olursam da magazin basınına yakalanırsam diye kaygılanıyordum. Yani hep olgun davranmak zorunda kaldım. Olgun olduğum için de gerçekten tanıyıp hoşlandığım ve uzun soluklu götürebileceğim ilişkileri seçtim. Mutsuz olacağım ilişkileri değil. Erdil, en uzun ilişkisinin benimle olduğunu söylüyor.
Youtube üzerinden izlemek için tıklayın : http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/24604436.asp
Kötü değil aşık kadın
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/24604436.asp
Kötü değil aşık kadın
Canlı TV izle
0 yorum:
Yorum Gönder