http://www.egik.net/wp-content/uploads/2014/04/2421655523.jpg
Ankara doğumlusunuz. TED Koleji’nden sonra Bilkent Siyaset Bilimi. Galatasaray Üniversitesinde Türkiye üzerine toplumsal incelemeler master’ı. Gazetecilik ilk ne zaman düştü aklınıza?
- “Çocukluktan beri hayalimdi gazetecilik” ya da “hep spiker olmak istiyordum” insanı değilim açıkça. Hiç aklımda da yoktu, biraz tesadüf oldu, biraz da hayat sürükledi. Hhep şuna inanırım zaten, hayat nehir gibi bir şey, akıyor işte, onunla beraber yüz, hep öyle düşünürüm. Üniversiteyi bitirdiğimde aslında akademiada devam etmeyi düşünüyordum. Fakat o sırada Kanaltürk yeni açılıyordu, İstanbul’a geleyim, şansımı deneyeyim, dedim. Önce gece nöbetçi olarak başladım, sonra dış haberlerde devam ettim. Başlayış o başlayış, masterımı da çalışırken yaptım. Nasıl derler umarım hakkımda hayırlısı olmuştur
Sizi anchorwoman’lığa ulaştıran olaylar nasıl gelişti?
- Televizyonda başladım ve genelde televizyonda devam ettim. Muhabir olarak çalıştığım tek gazete Hürriyet. İyi ki de çalışmışım, çok şey öğrendim. Olaylar nasıl gelişti? Kendi kendine aktı olaylar bir nevi. Doğan Grubu hariç, çalıştığım her yerde hep 7 gün çalıştım zaten, haftada bir gün izin anca yaptım hayat boyu. Hayatımda işten başka hiçbir şey yok ki. Çok talepkar bir çalışan da değilimdir. Marifet değil ama görev insanıyım aslında, bir iş yap denince yaparım, sonuna kadar uğraşırım. Aile sanırım vakti zamanında böyle neredeyse hastalık derecesinde bir sorumluluk duygusu öğretmiş. Hayatta başka mecran yoksa, iş için yaşıyorsan benim gibi, ekranda olmak kolay, işveren için de avantajlı tahminimce.
Nasıl bir habercisiniz; neyin peşine düşersiniz daha çok? Malum günümüzde gazetecilik anlayışı ve yapma biçimi çok farklılaştı…
- Güzel soru ne haberse onun peşine düşerim, benim işim bu. Hep şöyle düşünürüm, asıl haberler aslında manşetlerde değil, o gazetelerde aralara sıkışan küçük kutular var ya oralarda oluyor. O kutulardaki bilgiyi ön plana çıkarmayı, onları deşmeyi çok seviyorum. Bak mesela son dönemde yasalar hep torba torba geçiyor ya Meclis’ten, dikkat et aslında o torbanın başlığı olarak sunulan tasarı mühim olan değil, aralara sıkışan hiç ses etmeden yazılan tasarılar var ya, asıl radikal değişiklikler hep orada.
Siz günümüz haberciliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ben susayım uluslararası basın özgürlük örgütleri raporları konuşsun.
‘Ciddi’ konularda program yöneten, soru soran ya da konuk olanların ezici çoğunlukla erkekler olduğu televizyon dünyasında, genç yaşta geldiğiniz nokta pek alışıldık değil. Bunu neye bağlıyorsunuz?
- O kadar da genç değilim, evde kalmış sınıfına gireli epey oldu Vallahi bilmiyorum ki, denk geldi herhalde. Açık söyleyeyim ben CNNTÜRK’te çalışmaya şöyle başladım. Saat 14.00 dilimini sunan Seda Öğretir NTV’ye transfer oluyordu, o saat boş kalmıştı, kanal zordaydı o anlamda, ben de maddi olarak zordaydım, ekstra iş yapmam lazımdı, tesadüfen başka bir program önerisi götürmüştüm kanala, gelmişken 14.00 dilimine yerleştiriverdiler. Tamamen denk geldi yani. Belki Seda o dönemde transfer olmamış olsaydı, CNNTÜRK’te çalışmıyor olacaktım bugün.
Peki “güzel sunucu” tanımının öne çıkması size ne hissettiriyor?
- Güzel diyen de var, aman bu ne gudubet kadın diyen de var. isteyen güzel bulsun isteyen çirkin, önemli değil, isteyen de istediği gibi nitelendirsin. Güzel yerine zeki deseler daha mı iyi diye sormak istiyorsan, bence çok da şart değil. Kamu beğenisine dönük iş yapmak böyle bir şey, nitelemelere kayıtsız ve alışkın olmak lazım.Öte yandan televizyon görsel bir mecra, güzel ya da çirkin olmak değil de, başka bir şey görsel olarak daha önemli. Kamera yüzünü seviyor derler. Kamera karşısında rahat olmak falan belki de orada kastedilen, kamera ile aran kötüyse ekrana yansıyor.
Sizinle ilgili en yaygın tanımlamalardan biri de “asabi sunucu”. Buna ne diyorsunuz; asabi misiniz? Ya da ekranda asabi göründüğünüzü düşünüyor musunuz?
- Evet herkes öyle diyor. Halbuki ben sadece soru soruyorum. Soru sorduğum kişi, soruyu anlamazdan gelip, kendi istediği şeyi anlatmaya başlarsa da, bir dakika ben onu değil bunu sordum diyorum, bu niyeyse asabiyet diye algılanıyor. Anahaber’e gelen konuğun makamı mevki beni ilgilendirmez ki, kimse kim, ekranımıza konuk olmuş, istediğim soruyu sorar, cevap için de ısrar ederim.Niye hiç gülmüyorsun diyorlar. yahu memlekette gülünecek haber mi var? İçinde ne idüğü belirsiz, uçsuz bucaksız torba yasaları kahkahalarla mı sunayım anlamadım.
Biz “erkek gibi kadın” gibi anlamsız yaklaşımlara elbette itibar etmiyoruz, ancak daha çok erkeklere has bir özellik olan “bıçkın” bir tavrınız olduğunu kabul eder misiniz?
- Hahahaha. Bilmem öyle diyorsanız öyledir.
Bu halinize hayran olanlar ve sevmeyenler diye bir bölünme söz konusu. Ne tür tepkiler alıyorsunuz, hangisi ağırlıkta?
- Yüzde 50, yüzde 50. Sanki seven çok seviyor sağ olsun. nefret eden de nefret ediyor sağ olsun.
Ekrana yansıyan sizin ne kadarınız; ekran dışında nasıl bir insansınız?
- Ekrandaki gibi biriyim, ama ekran dışında daha gamsız bir tipimdir. Daha rahat, biraz daha da fütursuzum. Duygu ifadelerim de ekseriyet daha yüksek, heyecan ifadelerim daha abartılı misal. Yıllar önce üniversitede bir arkadaşım, senin beyinle ağız arasında filtre yok demişti, kulakları çınlasın.
Bir Ankaralı olarak İstanbul’la aranız nasıl?
Bir zamanlar Ankaralı her zaman Ankaralı. Arada ağzımdan “la” ünlemi ve “bebe” kelimesi kaçıyor? Dürüst olayım mı, hayatta kalmak için maaş için çalışmak zorunda olmasam, şu an evet hemen şu an bavulu toplar, İstanbul’a el sallar giderim. Neymiş denizmiş, boğazmış. Çok güzel de boğazı görebilen mi var bu koşturmada Allahaşkına. Ha Ankara’ya döner miyim, dönerim hiç de sızlanmam. Temiz, tertipli kenttir. Arkadaşlıklar daha yakındır, sosyal hayat daha yavaştır, çünkü İstanbul’daki kadar insanı çıldırtıcı ve katarsis bağımlısı yapan bir temposu yok. Ankara da olur olmasına ama yaşlandığım için şu aralar sahil kasabası özlemi içindeyim. Yavaş, huzurlu…
Üç saat canlı yayında haber sunuyorsunuz. İşe kaçta gelirsiniz; akşam haberlerinden önce kaç saat çalışmak gerekiyor ve bu süreç nasıl geçiyor?
- Genelde yayından az önce gelip, süslenip, stüdyoya oturduğumuz sanılıyor. O mümkün değil. Sabah geliyorum, başlıyorum. Biliyorsun, bu işi yaparken bilmeme lüksün yok. Ben yayın öncesi çalışmaya hazırlığa inanmam, bu öyle bir iş ki, asla durmaz, zaten hayatın o yayına endeksli, sabah uyanır uyanmaz çalışmaya başlıyorsun, gece yatana kadar. Günceli adım adım takip edeceksin, dünyanın dört bir yanında analizleri okuyacaksın. Yoksa gündemi anlayamazsın, doğru soru da soramazsın
Sizi en çok etkileyen meslektaşlar?
- Her meslektaşımdan bir şey, hatta çok şey öğrendim, her anlamda. CNN International’da Becky Anderson’a bayılıyorum. Anderson Cooper’ın rahatlığı da çok hoşuma gidiyor.
Hangi haberleri okumak, sunmak zor?
- Bugünlerde inan hepsi. Allah Allah, tövbe tövbe, bu kadar da olur mu, yok artık!!! Her haberde iç ses bu.
Genelde soru sormak konusunda sıkıntı yaşamıyorsunuz, aklınıza gelen soruyu, olması gerektiği gibi cesurca, rahatça sorabiliyorsunuz… Yine içinde bulunduğumuz süreci düşünürsek, bu hiç başınıza dert açtı mı?
- Yok, henüz açmadı. Aslında artık şöyle düşünüyorum, annemin karnından bu işi yaparak doğmadım, kurum günün birinde bana teşekkür ederiz diyebilir, çok dert değil, gider başka iş yaparım. İş mi yok, napalım. Ölmem açlıktan. Aydınlanma gibi, bu noktadayım, hiç umurumda değil.
Sizi zorlayan bir konuğunuz oldu mu?
- Ağzından cımbızla laf alınan, sorulara sadece evet, hayır diye yanıt veren konuklar zorlar. İzletmez çünkü yanıt vermeyen konuk.
Canlı yayında içine düşülen komik durumlar?
- Marmaray açılışı, Başbakan, Bakanlar vb bindiler canlı yayında, son durakta canlı yayın bekliyor, ben de stüdyoda anlatıyorum. Trenin ışığı göründü, anlatmaya başladım geliyorlar falan diye, geldi vagonlar dizi dizi fakat bir baktım gelen tren boş. Hayda ne oldu, ne diyeceksin, reji benim halimi görünce gülmeye başladı, onların gülmesi, beni güldürdü, bir süre anlamsız bir gülüşme oldu yani sonra toparladım.
En korktuğunuz şey?
- Türk televizyonculuğunun şiarı “yayında toplar”dır. Hiçbir şeyden korkmam, yayında toplar bir şey olmaz.
Özel hayata ne kadar zaman kalıyor ve bu zamanda neler yaparsınız?
- Tek hobim spor, işte değilsem, bir şey okumuyor ya da haber izlemiyorsam spor yapıyor oluyorum. Uzun koşulara katılıyorum 10 k yarışları, yarı maratonlar vb. Onca sinir stres başka türlü atılmıyor inanır mısın? E tabi arada bir de arkadaşlarla bir araya geliyoruz. Şarap tadımlarına katılmayı seviyorum, yakın arkadaşlarla yeni açılan restoranları kendimizce denemeye gitmeyi seviyoruz. Ama bu esnada ister istemez hep siyaset konuşuyor oluyoruz. Okudukça bu ne sıkıcı hayat diye içi daralanlar oluyordur herhalde, ne yapalım ben de böyleyim. Seviyorum da bu durumu, fazlasıyla da benimsedim.
Gitmekten hoşlandığınız yerler, yapmaya bayıldığınız şeyler?
- Güneşli havalarda uzun koşular, tek başıma sadece kulağımla müzikle. Bütün yorgunluğumu alıyor, dünyada tek başımaymış gibi hissediyorum, İstanbul’un ortasında olsam bile sanki bütün kaostan uzakmışım gibi. Bazen hiç durmak istemiyorum, hayatımın sonuna kadar koşabilirmişim gibi geliyor. Bu yılbaşına Alaçatı’da girdim. Orayı da seviyorum, nasıl derler, sanki oraya aitmişim gibi hissediyorum Alaçatı’da. Dar sokakları, hayatın yavaşlığı. Ömür orada bir taş evde sakin ve şenlikli bir arada geçse geçer gibi sanki.
Siyasetle aranız nasıl?
- Siyasi bir aile ve siyasi bir çevrenin içine doğdum, siyasetsiz bir yaşam bilmiyorum ki, öyle bir program yüklü değil sisteme. Üniversitede de Siyaset okudum, çok da keyif alarak okudum. Ay çok siyaset konuşuyorsun, hayatta başka şey yok mu, sıkıcı falan diyen insanları da anlamıyorum, insan hayatına dair daha anlamlı ne var ki insan politik hayvandır. İnsanlar bir araya gelince güdüsel olarak organize olur, sessiz bir sözleşme uygulamaya başlar zaten.
Ya aşkla?
- Aşk mı? Ya beceremiyorum. İlişkide erkekler ilgi istiyor, derdini dinle istiyor, macerasını dinle istiyor. O kadar sıkılıyorum ki. Onun hayatına uyum sağla, eşlik et, değiş istiyor; boğuluyorum yapamıyorum, yürütemiyorum. Hayata dair kırmızı çizgilerim ve prensiplerim çok fazla. Hayatımı paylaşmaya ya henüz hazır değilim, belki hiçbir zaman hazır olamayacağım, ya da doğru insan derler ya, denk gelmedi herhalde.
Herhangi bir sosyal sorumluluk uğraşı, dernek üyeliği?
- Bir bağımsız gazeteci örgütüne girmek istedim fakat toplantı saatlerine çalışma temposuna uyum sağlamam şu anda imkansız. Benim hayatım Bağcılar’da geçiyor bu aralar
Kariyerinizin bundan sonrası için nasıl bir hedef var kafanızda?
- Hiçbir hedefim yok. Yarınımız belli değil ki. Bilmiyorum ki seneye hala bu sektörde iş yapıyor olabilir miyim, olamaz mıyım. İşimi çok seviyorum, hayat boyu televizyonda ekran önü ya da arkasında program yapmak isterim, televizyondaki hızı ve yeterli özgür ortam olduğunda tabii, yayıncılık enstrümanlarını yaratıcı, hince kullanmayı seviyorum. Ekran başındakine “aha” dedirtip, gülümsetmeyi seviyorum.
Gazete muhabirliği de dünyanın en keyifli işlerinden biri, haberin perde arkasını deşecek daha uzun zaman imkanı da var. Da işte bunlar hep “normal” ülkeler ve “normal” koşullarda.
Artık medyada başka bir çağı yaşıyoruz; teknolojinin getirdiği yeni iletişim kanalları, sosyal medya ve alabildiğine hız ve çeşitlilik… Bunlarla aranız nasıl? Kimler elenir, kimler kalır ve yola nasıl devam eder?
- Medyada her zaman herkese yer var. Kimisi sosyal medya ile beraber yürüyecek, kimisi daha dışında, kimisi sadece sosyal medyadan. Haber kaynakları ve yayıncılık alanları artık daha melez ve iç içe evet, ama su akar yolunu bulur. İnsan çok çabuk uyum sağlayan canlıdır bakmayın siz, herkes yerini bulur.
Sosyal medya ile ilişkiniz? Mesleğinize yansımaları nasıl?
- Twitter’ı aktif kullanıyorum. Hem haber yayma, hem de görüş aktarma konusunda hızlı ve verimli bir mecra. İzleyici tepkisini anlık görmek de bir avantaj. Ve fakat yahu ne kadar kaba insanlarmışız biz, ne kadar düşüncesiz, ne kadar acımasız. Twitter bu acı gerçeği yüzüme çarptı benim. Topluma dair yapılan bütün nitelemeler yalan ve yanlışmış. Allah kimseyi bizim elimize düşürmesin, gerçeğimiz buymuş.
Doğan Grubu büyük bir camia. Bir dönem ana haberini de sunduğunuz Kanal D ve Hürriyet’e komşusunuz. Başka pek çok sektörden şirketler de var. Komşu ve kardeş kuruluşlarla ilişkiniz nasıl?
- Tüm grupta tek haber kanalıyız. Rakibimiz grupta yok. O nedenle kardeş kardeş geçiniyoruz. Bence öyle yani, yönetici ve idareci kadro için de öyle mi bilemem. Ben çalışanım, bana hava hoş. Grubumuzu seviyorum.
Youtube üzerinden izlemek için tıklayın : http://www.hurriyet.com.tr/magazin/televizyon/26316439.asp
‘Hiçbir şeyden korkmam’
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/televizyon/26316439.asp
'Hiçbir şeyden korkmam'
Canlı TV izle
0 yorum:
Yorum Gönder